Moskova’da bir böcük

Ben Deniz’le uçağa binmeye tırsan ve 13.yüzyıl kafasıyla 21.yüzyıla adapte olmaya çalışan bir anneyim. Hurafelere inanırım, üzerlik otu yakarım, nazar değer, klima kötüdür, hatmi çiçeği öksürüğe iyidir, zencefil ve zerdeçalsız iyileşilmez ve tüm bunlarla beraber sırtına tülbent koyulmayan çocuk kesin öksürürcüyüm. Aksini söyleyecek doktorları sevmem, dinler gibi görünür, arkasından konuşurum.

Bu kafayla 11 aylık çocuğunu alıp gezmek senin neyine be kadın diyebilirsin. Sırt çantasında alt bezinden çok ter bezi koyduğumu anladığımda aynı şeyi ben de kendime söyledim, haklısın kardeşim. Oğlan bok içinde bezsiz kaldığında ter bezini mi koyacan çocuğun kıçına Mizyal diye kendi kendime söylendiğimde bir şeylerin yanlış olduğunu idrak ettim.  Neyse geleyim esas konuya. Ben babalar günü hediyesi olarak Moskova biletlerini kocama romantik romantik uzatırken aklımızda sadece göbek bağını Nazım’a götürmek vardı. Benim Doktor Jekyll- Mr. Hyde filmini ikinci kez çekeceğim fikri yoktu.

deniz uçak

Uçağa binmeden önce tedirgindim ama aynı zamanda atik, atletik ve çeviktim.  Deniz’den gelebilecek herhangi bir psikopatik bağırtıya karşı çantama bir çok kurmalı oyuncak koymuştum. Gak dese hemen kurmalı arabayı, guk dediğinde yan yan giden uğur böceğini ve daha sonra tüm uçağı ayağa kaldıracak kadar güçlü 6 farklı çocuk şarkısını seslendiren oyuncağı saklıyordum. Çantaya koyduğum Denizin favori meyvelerini saymıyorum dikkatini çekerim. Aklımda çok bağırırsa ağzına meyve tıkarım, susar gibi bir fikir vardı. Her şeye hazırdım, Cevat Kelle kimmiş dedirtecek şekilde 2 büyük çantayla binmiştim uçağa. Biner binmez en asil halimi takınarak yanımızda oturan kızcağıza 5 saniye boyunca delici bir bakış attım. Gözlerimden ne demek istediğimi anladığını düşünerek;

“Bak güzel kızım, oğlan bağırdığında helee bir üffle, helee bir ayy bir çocuğu susturamadın bakışı at, burdan ayakkabıyı fırlattığım gibi yapıştırırım seni öte cama” dedim.

Paragraf başı.

Ben baştan kıçımı sağlama alayım da, sonra oğlan ister ağlasın ister ağlamasın. Zira ağlamadığı gibi az evvel saçını başını yolarım tehdidini alttan alttan verdiğim güzel kıza cilveler yaparak, kızın kucağına gitti tipsiz. İşte böyle oluyor oğlan anası olmak.

Bebeyle gezenlere tavsiye:

Belki herkes biliyordur ama benim hiç bir fikrim yoktu bu konu ile ilgili. Yurtdışı uçuşlarında THY’de hipp’in meyve pürelerinden oluyormuş. Bunun için bebek menüsü işaretlemenize gerek yokmuş, veriyorlar zaten. Ancak çocuk artık ek gıdalara geçtiyse, mutlaka çocuk menüsünü uçuştan 24 saat öncesinde bildirmek gerekiyor. Gerçekten bizim yemeklerden daha güzeldi🙂  Deniz’e kalkış esnasında kulakları ağrımasın diye 180 cc mamasını içirip, sonrasında ağzı doluyken bağırmaz düşüncesiyle ağzına kayısı tıkıştırdıktan sonra çocuk menüsüyle tam gaz devam ediyorken babası duruma el koydu. “ Çatlayacak  çocuk yeter artık kıpkırmızı oldu” dedi ama yiyen çocuğun önünden yemek alınır mıydı sayın okuyucu? Yanlış yaptığımı düşünmüyorum, kendi doğrularım var benim. Çocuğa aldığı kadar yemek vereceksin. 🙂 Yiyen çocuğun önünden yemek alınmaz, karışma annenin işine!

Ya vıdı vıdı yazılardan sıkılmayın diye güzel bir kaç fotoğraf koyayım dedim. Okumuyonuz zaten farketmedim sanmayın! 🙂

 

DSC_4926

Ben niye bu çocuğu hoplatamıyorum:)

Korka korka gittiğimiz Moskova macerası başlamıştı. Deniz kendinden beklenmeyecek bir sükunet ile metro’nun çılgın seslerine rağmen horultuya devam ediyordu. Booking.com’da şehir merkezinin dibi gibi görünen otelimiz (Peter 1), uçaktan inince ne idüğü belirsiz bir yer olmuştu benim için.

Özellikle ben Kiril alfabesine uzaylı gibi bakarken, Fırat’ın alfabeyi sökmüş olmasını hayretler içinde farketmiştim. Bu hangi ara Rusça öğrendi de benim haberim yoktu? Bu nasıl bir hobidir demekten o anda vazgeçtim, o an için durum işime yaradığından sıkıntı yoktu, Ankara’ya dönünce alacaktım cevapları nasılsa.

Tesadüfen aynı tarihlerde Moskova’ya üstüne üstlük aynı otele gidiyor olduğumuzu öğrendiğimiz sevgili Tekin ailesi ile buluşmuştuk.

Maaile:)

Tekin ve Çıngı ebeveynleri eğlenirken, bebeleri tedirgindi.

DSC_4744

Önce bayanlar ve çocuklar.

Keyifler tıkırdı, çocuklar birbirlerine alışıyorlardı.  Bizden bir gün önce otele varacak olmalarından istifade ederek, kendilerini kullandık, bütün bilgileri çaldık. Hava soğuk dediler (kiiii bu bana söylenecek en son şey olmasına rağmen ağızlarından kaçırdılar sanırsam). Bu cümleyi duyar duymaz kulaklarımda bir uğuldama, bir tokat yemişlik, bir kendini bilmezlik başladı. Fırat beni sakinleştirmeye çalıştı ama ne mümkün. Ellerimde montlar, hırkalar, çoraplar, yağmurluk, kat kat uzun kollularla valize yapıştım. Bu konuda onları dinledim tabii ki. Kutuplara gidiyorcasına elde ne varsa yığmış olabilirim. Bunun yanında Metro’ya sakın binmeyin demiş olsalar da binmiş olabiliriz. Mutlaka telefon kartı alın demiş olsalar da almamış olabiliriz. Çok normal insanlar olmayadabiliriz.

Aeroexpres:

 Valizleri alır almaz Aeroexpres denen trene bindik. Bu Moskova merkeze gitmek için en hesaplı ve hızlı ulaşım aracı. Sizi direk Metro’ya götürüyor. Bebek arabasının sığabileceği bir yer var her vagonda. Su falan satan çirkin ablalarımız oluyor, sular biraz soğuk olduğundan bebelere mutlaka havaalanından bir ılık su alın derim.

Taksiyi Moskova’ya gitmeden sormuştum, havaalanı ve şehir merkezine 80 dolar dediler. Ancak bu baya yüksek bir fiyattı. Şehir içinde bazı arkadaşlarımız telefona Uber uygulamasını yüklemişler ve memnun kalmışlar. Dünya üzerinde her yerde kullanabileceğiniz bir uygulama. Ücretsiz, tavsiye ediyorlar. Ben kullanmadım. Bir de biz çocuklu gezdiğimiz için gece dışarı çıkmadık. Uber’ uygulaması ile kazıklanmıyormuşsunuz diyorlar.

Metro:

DSC_4905Komsolomskaya gezi rotanıza uymasa bile gidip görmenizi tavsiye ederim. Komünist Parti’nin kararıyla ülkenin dört bir yanından kadın erkek işçiler, Kızıl Ordu, Komünist Gençlik Birliği üyelerinden yaklaşık 13000 kişi toplanarak inşaat tamamlanmış. Savaş yıllarında da bazı yerler karargah ve sığınak olarak kullanıldığından bazı duraklarda o günleri tasvir eden heykeller de bulunuyor. Metronun derinliği 80 metreye kadar iniyor.

Aslında müze gibi olan duraklar var (Komsomolskaya). Ben oldukça etkilendim. Bebekle bir hayli zorlanmış olmamıza rağmen, daha rahat bir ulaşım aracı da yok. Her bölümünde yürüyen merdiven olmadığından zibilyon kez arabayı kaldır indir yapmak zorunda kalıyorsunuz. Boba gibi ya da kanguru gibi bir şey taşımak mantıklı olurmuş. Bebek henüz yürümüyorsa o kadar valizin üstüne bir de  bebek arabasını kaldırmak zor oldu bizim için. Özellikle kocanızın kasık fıtığı ve sizin bel sorunlarınız var ise. Biz 4 gün için 20 lik bilet aldık çok fazla geldi. 10 gidişlik bir bilet işinize daha çok yarar derim.

Metro’dan indikten sonra yanınızda mutlaka haritaya ihtiyaç var. Daha önceden telefonunuza indirmiş olursanız daha iyi zira hiç bir yerde Latin harfleri ile açıklama göremedik. Hal böyle olunca bir anda sudan çıkmış balığa dönüyorsunuz. İşin kötüsü soru soracak kimse de yok, kimse İngilizce bilmiyor. Ben kimsenin İngilizce bilmemesine şaşırdım, ilk defa bu kadar zorlandım. Bebekli aileler için durum biraz kritik, zamanla yarışıyorsunuz o sırada:)

 Sadece bir durakta, turistlere yardım etmek için görevlendirilen sanıyorum stajyer olan gençler vardı. Bizim bebek arabamızı taşımamıza yardım ettiler, gideceğimiz durağa kadar bizimle geldiler. Bu Fırat’ta değişik bir tepkiye neden oldu.

Çok akıllı sanıyorlar kendilerini, turistiz yaa sanki Amerikalıyız. 50dolar çıkarıp verecemm di mii, yemezler, hayatta vermem para mara. Türk’üm kızım ben yemem bu ayakları! Bakma şunlara Mizyal minnettar minnettar!

Benim koca kendi kendine kavga ederken durakta indik. Çocuklar bir kağıda imza atmamızı istediler. Saat kaçta orada olduğumuzu ve kaç kişi olduğumuzu yazmamız gerekiyordu. İmza atarken Fırat hala arkadan, “atmayacakksın imzaa falan, kesinnn para tuzağı” bu diye haykırıyordu ama sonra çocukların masum olduğunu anladı. Çünkü döndüğümüzde çocuklar hala orada birilerine yardım ediyorlardı. Bazen insanlara güvenmek gerek!

Neyse sonunda oteli bulduk. Biz Peter 1 denen otelde kaldık, Tverskaya’daydı ve Booking.com’un haritasından bakılınca Kızıl Meydan’ın dibinde gibi görünüyordu. Hakikaten yaklaşık 10 dakikada Kızıl Meydana gidiyorduk. Otel, kahvaltı dahildi ve bu bir çok otelde yoktu.

Ayrıca belirtmek isterim ki muhteşem bir kahvaltıydı. Bebek için salatalık, yoğurt, peynir ve bunun gibi tam Türk menüsüne uygun yiyecekler vardı. Öğlen ve akşam yemekleri için de tavuk suyuna erişteli çorbayı da çok sevdi bizim oğlan.

Ben yine de kendi doğrularımı uygulayarak yanımda lor peyniri, pekmez ve ceviz götürmüş olabilirim. Cici bebe ve hazır mamalardan da koydum ne olur ne olmaz diye 🙂 Lor peynirsiz benim çocuğum ne yapacaktı yanii lütfen!!

Deniz artık 1 yaşında olduğu için hemen hemen her şeyi yiyor. Somon her yerde bulabileceğiniz ve ucuz yiyecekler arasında. Biftek olsun, çin mantısının iki boy büyüğü tipli yemeği de eline tutuşturursanız bebeler kendileri yerler. Gürcü Mantısı aslında bu, Rus mutfağı zaten Gürcü’lerin etkisinde anladığım kadarıyla. Genel anlamda yiyecek konusunda sıkıntı çekilecek bir yer değil.

Tverskaya:

İlk gün otelin bulunduğu Tverskaya sokağında bir yürüyüşe çıktık. Sokak çalgıcılarıyla, lokantalarıyla çok neşeli ve canlı bir sokak. Haftasonu bir sokak pazarı da kuruluyor, muhteşem! Ucuzundan pahalısına her şeyi bulabileceğiniz kıyafetler, hediyelikler aklınıza gelebilecek her şey var.

DSC_4977

 

DSC_4996

Karşıda gördüğünüz yokuşta muhteşem bir pazar var, sosyete pazar gibi:) kaçırmayın

 

 

IMG-20150827-WA0003

Tverskaya’da kriz çıkarmadık demeyiz. Tekin ailesi benim manyak halimi gördü, bizimle görüşmeyecekler sandık ama neysseee ki unuttular:)

İlk günün sabahı, 10 dakikalık bir yürüyüş sonunda Kızıl Meydana vardık. Bazı caddelerden karşıya geçilmediğinden alt geçit yapmışlar. Bebek arabasıyla pek kolay olmasa da idare ettik. Kızıl Meydana girdiğimizde Deniz deli gibi uyumaya başladı. Halbuki hayalimiz onunla beraber çekileceğimiz fotoğraflardı. Neyse nasılsa uyanacaktı, biz de romantik bir yürüyüş sonrası Gum Alışveriş merkezinde ki Bosco Cafe’ye oturup, kahvemizi yudumlamaya karar verdik.

Ay ne kadar asil bir çiftiz yarabbim. Kahvelerimizi yudumluyormuşuz, birbirimize romantik cümleler söylüyormuşuz. Ortam muhteşem, Kızıl Meydan manzarasında çayları yudumluyoruz falan derken Deniz uyandı. Hem de ne uyanma. Ben Türk’üm dedi benim deli bebe uyanırken. Benim sipariş verdiğim artistik meyveli tatlı tam o sırada gelmişti. Fedakar bir anne olarak, çocuğu gülsün diye gelen tatlısını heba eden ben, elini daldırıp oyalanması için kendisine tatlıyı sunmaktan çekinmemiştim. Anne dediğin böyle olmalıydı. Ne kadar asil yemişizdir onu, bir hayal et. Deniz’in az sonra elini daldırıp vıcık vıcık yaptığı tatlımız;

 

DSC_4723

 

DSC_4725

Tatlı gören Deniz

Tekin Ailesi bizi Kızıl Meydan’da yakaladı ve ver elini tekne turu. Bunun öncesinde yol üzerinde mama molası, muz yeme molası ve ağlama molası, esti çocuğa hırka giydir molası, güneş açtı çocuğu soyalım molası falan veriyoruz.

Ne demiştim, ter bezi olmadan olmaz kardeşim!

Ne demiştim, ter bezi olmadan olmaz kardeşim!

Tekne turu yaptık. Hatta baya esti ve bir ara yağmur yağdı, bu olaylar silsilesinde Deniz bana sarılarak uyudu! Bir ilki yaşadık!

DSC_4825

 

DSC_5046

DSC_4829

Kremlini gezdik. Çok gezemedik tabii ki yalan olmasın şimdi, Deniz’in atarı tutu içeri girerken. Çığlık çığlığa bağırırken, bir ben koştum kiliseye girdim, bir Fırat koştu. Yorgunluktan bayıldık sonradan Kremlin’in bahçesinde Fırat uyumaya kalkıştı. Tırstım bizi atacaklar diye ama kimse yanaşmadı. Arada bir kavga da etmiş olabiliriz, kesin ettik. Oradaki detayları anlatacak kadar iyi gezmedik. Onu ciddi bir yerden okuyun. Bebeklileri arkadaki bir girişten alıyorlar, baya yardımcı oldular. Yolu biraz uzatıyor ama sıkıntı yok. Bilet alırken biraz karmaşa oldu. Kimse İngilizce bilmediğinden derdimizi anlatmak zor oldu. Bebek arabasıyla alıyor musunuz diye soracaktım ama civardaki turistler yardım etti çok şükür. Sadece bahçe için bilet aldık çünkü diğer bölümlere girebilecek kültürel seviyede değildik. Neandertal yavrucukla geziyordum o sırada.

DSC_5034

Kızıl Meydanın ortasında oturup, arnavut kaldırımların arasındaki toprağı deşmece oynadık. Kimse bir şey demiyor, oturtun bebeği oynasın:D Yürümüyorsa daha tadından yenmez.

DSC_4967

Çocuğumu sinirlendirmişler!

Tolstoy’un Evini ziyaret. Evin arka tarafında kocaman ve muhteşem bir bahçe var, salın çocuğu oynasın, bizimki çiçekleri yoldu, neyse ki kimse bir şey demedi. Bir de ıkına ıkına kakasını yaptı bahçede dolaşan diğer turistimsiler bu çocuğa noluyo bakışı attı. Cevap gayet net geldi benden: “Shit is coming, no problem” dedim aksanlı İngilizcemle. Ne bakıyon kardeşim, ne yapıyo olabilir bu ıkınan kırmızı küçük surat hayret bir şey! Arkalarına bakmadan kaçtılar. Tolstoy’un bahçesine sı.madık demeyiz oğlum, aferin.

DSC_5114

Az sonra shit is coming durumu yaşanacak.

DSC_5095

Tolstoy’un yaşamayı tercih etmediği ama çocukları ve karısı için yaptırdığı muhteşem evi!

Gorky Park’ta mısır yemece, mısırı kuşlara atmaca ve etrafımız kuşlarla dolunca korkup kaçmaca. Mutlaka gidilmeli özellikle çocuklarla çok eğlenceli. Lunapark bile var ufak çapta da olsa güzel:D

DSC_5066

DSC_5060

DSC_5061

Cafe Pushkin’de yemek. Ben rezervasyonu önceden yaptırmış olmama rağmen, sonunda pintiliğime yenik düşüp gitmediğim lokanta. Buranın atmosferi muhteşemmiş o yüzden özellikle Library salonunda yemeği kesinlikle öneriyorlar. Fazlasıyla pahalı olduğundan herkes bi laf ettiğinden sonunda gidemedim. Gerçi sonradan cüzdanı da çaldırdım ya o yüzden içim rahat:)

Arbat’tan matrushka ve magnet almak. Yani bu caddeyi pek bir övdüler. Mutlaka gidin falan. Bildiğin Taksim’in ufağı ve hediyelik almak için uygun bir yer. Bir de yolda Rusya’ya özel bir dondurma var, ne olduğunu anlamadım önce ama çok beğendim. Aynısını Gum’da da satıyorlar o daha lezzetliydi 🙂

IMG-20150827-WA0004

Izmaylovo Park’ına gidip hayal kırıklığı ile geri kaçmaca. Bu gezi kitabında burayı acaip övüyorlardı. Yok efendim orada bir Pazar kuruluyormuş, muhteşemmiş. Bildiğin kasap, manav ve maltepe pazarı tipli bir yerdi. Park da çok ürkütücüydü. Bari fotoğraf çekelim dedik, etrafımız polisle çevrildi fotoğraf yasak diye, nasıl kaçtık bilemedik. Aman gitmeyin.

DSC_4897

Şu saçma yer için görevliler yanımıza geldi yarabbim!

Nazım’ın mezarına gittik, göbek bağını gömdük. Aslında gezinin asıl amacı buydu. Deniz’in göbek bağını 1 yıl boyunca bir üniversiteye götürüp gömemedik. Nazım’ın yanına götürelim dedik. Onu detaylı yazmıştım zaten. Deniz’in ayakkabısını otelde unutmuşum, bu yüzden otele geri dönmek zorunda kaldık. Muhteşem bir anneyim demiş miydim?

DSC_4846

GUM’da dolaşmayı son güne bıraktık, uçağa gitmeden önce zaman geçirelim diye. Kenzoki buldum sonunda. Hiç bir yerde bulamıyorum şunu gıcık. Orada bir dondurma yiyin mutlaka. Ben Arbat’ta sokak satıcılarından bir dondurma almıştım. Rus dondurması da bir garip oluyormuş. Pek hoşuma gitti. Tavsiye ederim.

DSC_4784

IMG-20150827-WA0008

Aklımda kalanlar; tarih müzesi ve Kremlinde cephaneliği gezemediğim için çok üzgünüm ama Deniz’in orada kriz çıkarması çok fena olurdu, tırstık. Keşke tırsmasaymışız, çocooom bir tek Tverskaya’yı birbirine katmıştı. O anda ne yapacağımı şaşırıp Starbucks’tan kaçarken, Hakan Tekin kişisini Fırat’la karıştırıp bi azar kaydım:) Buradan kendisinden özür diliyorum:D

Sonra bir baktık ki tatil bitmiş. Öğrendik ki çocukla da güzel geziliyor. Cesaretinizi toplayıp atlayın gidin. Sonuçta Ankara’dan direk uçuş var! Saatleri de tam bebelere göre:D Rötar yapıyor ama aklınızda ola:D

DSC_5127

DSC_4984

Güzeldi ya güzel hakkaten:)

 

 

 

8 Comments

  1. Eczaneden bahsedilmesi gerekirdi 🙂

  2. Bu ne matrak bi anlatış kuzum ;sanki hiç gezmedigimiz bir yerdeymissin gibi geldi…

  3. Okuması da fotoğrafları da keyifliydi.. Keyfiniz bol olsun, sevgiler… 🙂

  4. Emre AĞKAYA |

    🙂 Çok sürükleyiciydi, aynı tempoda okudum. Hepsi gözümde canlandı. Önceki yıllarda Tolstoy’u incelemiş biri olarak başlığı görünce çok heyecanlandım sonra biraz beklentimi karşılamadı ama 🙂 Ellerinize sağlık çok güzel bir yazı olmuş. Fırat’ın da doğum günü vesilesi ile ailece sevdiklerinizle çok mutlu olun dileklerimle… 🙂

    • :)) Tolstoy bölümü için çok üzgünüm:) ama bizim için Tolstoy’un evi Deniz’in altına yapması ve temizleme aşaması olarak ikiye ayrıldı:) Çocukla gezilerde fazla beklentiye girmemek lazım, ters köşe yapıyorlar adamı:D Güzel dilekleriniz için teşekkürler:) Sevgiler.

Mizyal için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir