Napa Vadisi, San Francisco

Yolum San Francisco’ya düştüğünde Napa Vadisini ziyaret etmeden dönmek istememiştim. Muhteşem üzüm bağları ve kaliteli şarapları ile ünlenen Napa Vadisi alabildiğine uzanan bağların yemyeşil manzarası ile en güzel üzüm kokularının yayıldığı zamanda yakalanmıştı bana. Ne kadar asil durur o bağlar ve ne büyük bir nimettir aralarında dolaşabilmek. Napa Vadisi size bu şansı sunuyor.

napa 1

Şarap içmek ve tatmak arasında dağlar kadar fark olduğunu biliyoruz hepimiz. Bunun ayrı bir kültür olduğununda farkındayız. Türkiye’de de gelişen ve markalaşan şarap sektörünü hayranlıkla takip ederken, Napa Vadisi izlenimlerimi de aktarmak istedim.

Haddime düşmez aslında böyle bir yazı yazmak, şarap kültürüm pek yoktur, öyle bir iddiam da asla olamaz. Ben bugüne kadar tattıklarım ve az bir bilgi ile önüme çıkan her fırsatı değerlendirmeyi bilen şaşkın bir gezginim biraz şarap kültürsüzü olsam bile öğrenmeye çalışıyorum işte.

San Francisco’ya yaklaşık 45 dakika ile 1 saat arasında bir mesafede olan Napa Vadisi’ne gitmek için bütün haritalar ve navigasyon cihazları Highway 29’u kullanmanızı öneriyorlar değil mi? Ancak dikkat edin, haftasonları trafiği çekilmez olan bu yol yerine Silverado Trail’i tercih ederek daha farklı bir yerden girebilirsiniz. Değişik üzüm bağlarını ve daha küçük şarap imalathanelerini görebilme şansını yakalayabilirsiniz. Herkes Mondavi ailesi gibi markalaşmış olmayabilir ama inanın Napa vadisinde Cabernet Sauvignon ve özellikle benim favorim olan Chardonnay etkileyiciliğini hangi kapıyı çalarsanız çalın, hangi markayı tadarsanız tadın denenmeye değecek kalitede.

J53-354061

Napa’nın iklimi Fransa’nın bazı önemli üzüm bağlarındaki iklimine çok benziyor. Bu nedenle aynı Fransız Cabernet Sauvignon ve Chardonnay üzümlerinde de çok iyi sonuçlar çıkıyor. Amerika’da şarapçılık çok yeni. Genç bir şarapçılık bölgesi olarak fazlasıyla hızlı bir şekilde ilerlediyse de, bazı şarap uzmanları tarafından şu eleştiriye denk geliyorum: “Kaliteli şarap Napa’da çıkıyor, Napa vadisinin ılıman iklimi ve serin rüzyarı ayrıca Napa Nehrinin nemli mikro klimasının katkısı ile Fransa’nın bazı bölgelerine çok benzer bir yapıya sahip. Ancak, sahil bölgelerinde çıkan şarapların sonucu o kadar iyi değil. Bu yüzden de Amerika’daki diğer bölgelere göre Napa şarapları biraz daha pahalı oluyor. 100 dolardan aşağıya şarap yok” diyorlar.

İlk bölüme katılsam da pahalılık konusunda biraz abartılı buluyorum daha ucuza da iyi bir şarap alınabileneceğini düşünüyorum.

Napa Vadisi’nin geçmişi çok eski değil. Örnek olarak iki eski şaraphaneye baktığımızda birinin 1940’larda iyi şaraba ulaştığını diğerinin ise 1968’te ilk iyi şarabı ile ismini duyurduğunu görüyoruz. Bunlardan ilki Rubicon Estate diğeri ise Mondavi Winery idi. İki arazide de şarapçılık 1880’li yılların başında farklı ailelerin ön ayak olması ile başlamış. Kaliteli ürünler 40’larda geliyor ve daha sonra Napa Vadisi 60’lı ve 70’li yıllarda ise dünyaya ismini duyuruyor.

Napa Vadisine gidişinizi araba kiralayarak yapabilirsiniz. Eğer yanınızda buraları bilen biri varsa rahat edersiniz. Ancak vadi size farklı seçenekler sunuyor: Bisiklet ile gezmek (tavsiye etmem, çok büyük alan); At sırtında gezinti (ne alaka); Balonla tura çıkabilirsiniz( romantik ama biraz pahalı); Otobüs ile tura katılmak (tavsiye ederim); Şarap treninden rezervasyon yaptırmak (neden olmasın).

Şimdi bunlardan ikisini harmanlayarak bir tur programı yapalım size. Birincisi, eğer şarap tadımına sıcak bakıyor ve bu işe de gönül vermek istiyorsanız bir gece kalın. İlk gün otobüs ile gezdirilecek olan şarap evlerini ve üzüm bağlarını rehber eşliğinde gezin. Bu iş artık iyice büyümüş. Tur şirketleri ile şaraphanelerin muhtemelen anlaşması oluyordur diye kötü bir düşünce belirmişti bende. Şimdi çok zeki ve çakal Türk kızı modundayım yine biliyorum ama:) Genelde otobüsün sizi gezdireceği şarap üretim merkezleri şunlar: Domaine Chandon, V. Sattui, Castello di Amorosa Winery, Rutherford Ranch Winery.

Bunlardan Rutherford Ranch Winery 2010 yılında Chardonnay ve Zinfandel ile iki altın madalya almıştır. Castello Di Amorosa ise kale görünümü ve ortaçağ ambiansı ile sizi etkileyecektir. Sizi gezdirecekleri yerler harika yerler olacak. Bunları otobüs turu ile gezmenizi önermemin sebebi öncelikle bir fikir sahibi olmanız. Üzümler hakkında derin bilgiler verecek olan rehberleri hafife almayın hepsi uzman kişiler. Şaraphaneler hakkında çok eskiye dayanan hikayeleri de size anlatacaklardır. Genelde bu tip gezilerde sizi şaşırtacak olan bu şaraphanelerin sahipleri. Sinatraa’dan Coppola ailesine kadar çok fazla sürpriz isimle de karşılaşabilirsiniz. Tüm bu şaraphanelerin sahiplerinin bir ortak yönünü farkettim o da İtalya’dan göçüp Amerika’ya gelen ailelere mensup olmaları. Otobüs turunda bulacağınız iyi rehberlerle üzüm bağları ve Napa Vadisi hakkında genel bir bilgi almış olacaksınız, bir sonraki gün turda götürmedikleri başka şaraphaneleri ziyaret edebilirsiniz artık. Bu bilgileri aldıktan sonra akşam yemeği için Şarap Trenine gidebilirsiniz.

castello di amorosa

Şarap Treni: (Napa Valley Wine Train) Son yıllarda Napa Vadisinin gözde turistik artaksiyonları arasına girmeyi başaran Şarap Treni 3 farklı lokanta ile beraber farklı konseptleri müşterilerine sunmayı başarıyor. Farklı menülere sahip olan bu 3 lokanta ise şöyle: Vista Dome, Gourmet Express ve Silverado. 144, 114 ve 99 dolarlık fix menülerini seçebilirsiniz.

Öğle yemekleri için turlar 11:30’da başlıyor 14:30’da dönmüş oluyorsunuz. Akşam yemeği için ise saatler 18:30-21:30 arasında oluyor. 3 saatlik bu turda Napa Vadisini boydan boya giderken bir yandan da 1952 yılında gerçekten faaliyette olan bu eski trenin orijinal penceresinden Napa’yı izliyorsunuz. Üüzm bağlarını trenden izlerken bir yandan da bu toprakların şaraplarını özellikle Chardonnay ya da Cabernet Sauvignon’larını tadabilirsiniz. Hangi ailenin şarabını tadacağınıza siz karar verin artık.

wine train

Bu lokantalardan birinde yiyeceğiniz bir öğle yemeğinde sunulan başlangıçlara örnek vermek gerekirse; tütsülenmiş keçi peynirli ravioli ya da amerikan havyarı. Bunlardan hangisini isterseniz isteyin size önerilen bir şarap olacaktır. Mesela ravioli için 2011 yılının Whitehall Lane Sauvignon Blanc’ını tavsiye etmişler. Ha unutmadan ücrete dahil olanlar sadece yemekler ve girişte bir bardak hoş geldin mantığıyla sunulan ufak bir şarap daha sonra çay veya kahve. Bunun dışında isteyeceğiniz şaraplar fix menüye dahil değil buna dikkat edelim. Kadehi 9 dolara şarapta var daha yüksek meblağlara da ulaşabilirsiniz. Akşam yemeği 18:30’da başlıyor yanı yaklaşık olarak gezinin yarısını dışarıyı izleyerek geçirebilme şansınız var daha sonra karanlığa kalacağınızı hesaplayarak turunuzu ayarlayın. Benim için akşam yemeği daha cazip çünkü ilk 1.5 saatte hem dışarıya bakıp şarabımı yudumlayabileceğim, diğer yarısında kafam bir milyon olacağından sadece muhabbet ve kahkahalarla yoluma devam edeceğimin bilincindeyim.

1 1 1 1 1 1 a a aa1trainfood1

Eh buraya degüstatörlük yapmaya gelmedim ki ben, şarabı tadıp yutmadan tükürecek halim yok. Yutacağım ve her yudumda biraz daha çarpılacağım bunun kaçarı yok. Diğer yandan somelye olduğumda söylenemez. Lise’de annemler görmesin diye üç kuruşluk harçlıkları biriktirip köpek öldüren şaraplarını içen de bendim sonuçta. İçtikten sonra da arkadaşlara öneren de bendim hem de hangi çekirdekle iyi gider diye kendilerine sunum bile yapmışlığım var. Eh benim somelyeliğim bu kadar oluyor demek ki:) O zaman küçüktüm ve bize içki satışı yasaktı, el altından ancak bunları alabiliyorduk. Fransız şarabı vardı da ben mi almadım ama ayıp oluyor…Rica ederim, üstüme gelmeyin:) Geçmişimi suratıma bir tokat gibi yapıştırmayınız rica ederim.

Her neyse, konumuza geri dönüyoruz. Napa Vadisi aslında biraz da Amerikalıların üstün pazarlama yeteneklerinin de bir ürünü. 60 yıl öncesine kadar fazla bilinmeyen ve hatta Amerika’da sadece bira ve viski kültürünün olduğu bir ülkeden bu kadar kalite şarapların yükselmesi Napa Vadisinin turizm olarak atak yapmasına sebep oldu. Nereyi ziyaret ederseniz edin, işin uzmanları tarafından gezdiriliyor ve bilgi bombardımanına tutuluyorsunuz. Şarap üzerine Türkçe konuşulsa bile bazı terimlerde sıkıntı çekiyorsunuz. Bir şarap sözlüğü bile var yani iş biraz derin. Şimdi Türkçe’de bile sözlüğe ihtiyaç duyacağınız bir mevzuda İngilizce konuşan bir rehberin anlatacakları size biraz ağdalı bir dil gibi görünebilir. Eh bir gün öncesinden hafif çalışmak gerekir. Yoksa, kaçıracağınız bir çok önemli detay olur, üzülmeyin diye şimdiden uyarıyorum.

Yazımın başında Napa vadisini altın çağına taşıyan Mondavi’lerden söz etmiştim. Mondavi’lerin şaraphanesine bir uğrayalım şimdi.

Aslına bakarsanız, Mondavilerin de Napa Vadisi üzerinde ki etkisi çok büyük. 1966 yılında Robert Mondavi’nin Avrupa şarapları ile rekabet etme fikrini gerçeğe dönüştürebilmesine fazla gerçekçi bakılmıyordu. Napa Vadisini dünyaya duyuracak kalitede şaraplarını üretmesi ise 1968 yılında gerçek olmuştu bile.

285px-Robert_Mondavi_entrance

Mondavi’nin üzüm bağları Oakville’de idi. Bu büyük arazi 1868 yılında Napa Vadisinin öncü yerleşimcilerinden olan H.W Crabb’e ait olan TO KALON arazisini de kapsıyormuş. To Kalon Yunanca’da Güzel demekmiş. Robert Mondavi, 1968 yılında Kaliforniya çevresinde çok fazla denenmemiş olan Dry Oaked Aged Sauvignon Blanc üretmeyi başarmış ve ona Fume Blanc ismini vermiştir. Daha sonraları Fume Blanc, Sauvignon Blanc’ın tatları birbirine çok yakın bulunmuş ve iki isim eş anlamlı gibi anılmaya başlanmıştır.

fotoğraf(1)

Mondavi ailesi 90’larda Avustralya, Güney Amerika ve Avrupa’da yerli üreticilerle ortaklıklar kurarak dünyaya açılmışlar. 97’ yılında Chardonnay şarabı ile altın madalya kazanmıştır. Mondavi’nin bir efsane oluşu, 2008 yılında ölümü ile Başkan Bush ve çoğu senatörün kendisi hakkında söyledikleri ve onuruna yazılanlar ile ispatlanmıştır. Mondavi Napa Vadisinin kaderine yön verenlerden olacaktır.

DSC00106

Ayarladığınız tur buraya götürmüyorsa o zaman hemen bir araba kiralayın. Önümüzde ziyaret etmemiz gereken yerler var. Mondavilerin devasa şaraphanesi girişinden itibaren göz dolduruyor. Çok hoş bir alışveriş mekanı da yapmışlar. 20 dolardan başlayarak çok uçuk rakamlara kadar giden bir şarap koleksiyonu önünüzde.

fotoğraf(1)

Mondavi üzüm bağlarının görkemi, yağan yağmurla insanı başka diyarlara götürüyordu. Şarap tadımına başlayın. Fume Blanc ve Chardonnay’i unutmayın. 2006 yılının üzümler açısından bir devrim yılı olduğunu biliyorum. Varsa hala 2006 yılı şaraplarından bulun alın. Evet, bazı şaraplar yıllanacak şarap değildir, hemen tüketilmelidir, bu ayrıntılar aklınızda olsun ona göre seçin şarabınızı. Arkadaşlarım deli gibi şarapları doldurduktan sonra ayrıldık mekandan. Görkemli bir girişi var, çıkarken bile insan etkileniyor.

DSC00108_1

Şimdi sıra gizemli Rubicon Estate’te. Sadece Malikane bile görülmeye değer. Genelde şaraphane gezilerinde biraz da malikanelerin yapısı ve peyzajı ile de turistleri kendine nasıl çekerim savaşına girmiş olduklarını anlayabiliyoruz. Kimi kale gibi bir yapı yapmış içeriyi ortaçağ konsepti ile donatmış, kimileri bahçesine değişik heykeller koymuş. Tam bir reklam savaşı var. Kimileri ise isimleri ile zahmetsiz bir reklam yapıyor. Coppola’nın sahip olduğu Rubicon Estate gibi. Coppola’nın reklama ihtiyacı yok anlayacağınız. İsmi yeter. Ancak ben Rubicon Estate’e girdiğim zaman buranın Coppola ailesine ait olduğunu anladım daha önce bir fikrim yoktu, çok fazla isminin anılmasını istemiyor deniliyor, yersen. 130 yıllık bir geçmişi olan bu şaraphane, Napa Vadisinin en eski şaraphanelerinden. Napa Vadisinin uluslar arası bir boyuta ulaşmasında da onların da büyük rolü var. Napa Vadisi Cabernet Sauvignon’unun dünyaya tanıtımında Rubicon Estate’in de aynı diğerleri gibi önemli bir rolü var.

IMG_4752

Buranın hikayesi ise başka. 1880 yılında Gustave Niebaum eskiden Inglenook olarak anılan arazisinin üzümlerini Fransız şarapları ile rekabet etmesi amacı ile yetiştiriyordu. Amaç hep aynı yani. İçerisine o zamanlarda inanılmaz dikkat çeken ve hayranlık uyandıran şatosunu yapmışlar ve 1941 yılında Daniel Nibeum 30 yıllık uğraş sonunda bir çok iyi şarabı üretmişse de, 1941 Inglenook Cabernet Sauvignon’un başarısı 1990 yılında Wine Spectator Dergisinin düzenlediği bir tadımda tam 100 puanı alarak tescillenmiş oluyor. Arazinin kaderi 1975 yılında Coppola çiftinin bir bölümü satın alması ile değişiyor. Kaderi değiştiği gibi ismi de değişiyor: Niebaum-Coppola Estate oluyor. 1995 yılında ise Coppola’nın hem şatoyu hem de Niebaum ailesinde kalan diğer üzüm bağlarını da alabilecek serveti bulunuyor. Arazinin tamamını aldıktan sonra mükemmel adımlar atılmıştır. İsim Rubicon Estate olarak değiştiriliyor.

Rubicon-Estate-stairs_1909

Burada İyi olmadığı düşünülen şaraplar kesinlikle şişelenmiyor. Rubicon Şaraphanesi kendini tarihi kökenli Cabernet üretimine adamıştır. Niebaum, 1880’lerin başında Cabernet asmalarını Fransa’dan getirmişti. 120 yıldan fazlaca bir zaman sonra sürekli devam eden ekimler sonucunda California Universitesi tarafından Rubicon Estate Cabernet Sauvignon Heritage Clon # 29 olarak belgelenmiştir. 2007’de 95 puanla asrın en iyi şarapları arasına giriyor.

Coppola’da İtalya göçmeni bir aileye mensup. Lost in Translation’ın yönetmeni olan kızı Sofia Coppola’nın düğünü onuruna gazlı bir beyaz şarap yapılmıştır. Sofia Blanc de Blanc. Süslemesi bir gelini andıran bu şarap köpüklü inanılmaz hafif ama gazlı bir şaraptı.

franciscoppolasofiablancdeblanc

Yönetmen Coppola’ların Rubicon şaraphanesinde tadıma katılmakta ayrı bir keyif. Fazla kalabalık değildi. Elimize üzerinde pasaport yazan bir kitapçık tutuşturuldu. Ödeme yapınca damgalandı ve girdik içeri. Not alıyorduk. Şimdi benim gibi köpek öldüren şarapları ile somelyeliğe adım atmış birine tadım yaptırırsanız şimdi tanık olacağınız notlar alınır. :

fotoğraf(2)

1-Sofia Blanc de Blanc

İnanılmaz hafif ama gazlı, beyaz. Coppola’nın kızına düğün armağanı. Köpüklü. Şampanya görünüşlü ama beyaz şarap.

2- Captain’s Reserve Chardonnay

Tattığım en güzel beyaz şarap. En güzeli! 10 ay boyunca Fransız meşe fıçılarında bekletiliyor.Hayat bu şarapta.

3-Captains Reserve Zinfandel

Koyu. Kırmızı şarap, zencefil tadı var bunda. 14 ay bekletiliyormuş.

4-Captain’s Reserve Cabernet Sauvignon

Ağır geldi bu. Güzel ama bana göre değil. Vanilya, kırmızı erik ve çok az siyah frenküzümü varmış. Biraz acılık var. 18 ay bekletiliyormuş. Sarhoş olmaya başladım.

5- 2002 Rubicon Estate

En koyusu da bu. ay çok koyu..Sevmedim. Zaten sarhoşum gülcem şimdi. İçemiyorum.

DSC00109

Şimdi arkadaşlar, bu köpek öldürenci somelyeye bakmayın siz. Şarap tadımını şarabı kafaya dikmekle karıştırdığım için sarhoş olmuş olabilirim. Evet, biliyorum herkes bir yudum alıyor ve gerisini döküyor. Evet, biliyorum bazılarınız degüstatörlüğe oynayıp gidip tadıp tükürüyorsunuzdur. Ben size bu yazının başından beri ne dedim, ben şarabı içerim dedim. Şarap kültürüm tavan yaptı demedim! Ayrıca bir nimet elime verilmiş, onun yarısını nasıl dökebilirim. Sen biliyor musun bunların ne emeklerle yapıldığını. Allah allah!!! İçerim kardeşim.

Evet sarhoş oldum, teşekkürler.

DSC00113_1

 

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir