Posts made in Haziran, 2018

Ata Tohumu Peşinde

20180628_130559

AİBÜ IZA BUĞDAYI ÜRETİM ALANI-ÇİVRİL KÖYÜ, BOLU

“Ateş çemberinden geçen Cumhuriyet çocuklarıydılar, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde yurdun dört bir yanına dağıldılar. Hiç birimiz onlar gibi olamadık. Onların yaptığı her şey bir hazinedir.”

Bu cümle geçen günlerde katıldığım Iza Buğdayı Paneline konuşmacı olarak gelen Prof. Dr. Fahri Altay tarafından, duayen Mirza Gökgöl için söylendi. Kelimesi kelimesine doğru değil belki ama kafamda bunlar yankı bulmuş.

Bugün yaşadığım il olan Bolu’da birincisi düzenlenen “Iza Buğdayı Paneli ve Tarla Günleri” adlı panele katıldım, ne mutlu bana. Panel sonrası Iza Buğdayı üretim alanına yani tarlayı da ziyaret etme fırsatı bulduk. Muhteşem bir organizasyondu, emeği geçenleri tebrik ederim.

Kime bu panelden bahsetsem hep aynı tepki ile karşılaştım; “Buğday paneline mi gidiyorsun? Sen… ne alaka?”

Ekşi Mayalı ekmek yapmaya kafayı takmıştım bir süredir. Ekmek yapmaya başladıktan sonra buğday mevzusundan uzak kalamazdım, ben kalsam bile buğday beni bulurmuş zaten. Ekmek yaptıkça, un çeşitlerini araştırmaya başlıyormuşsunuz meğer. Araştırdıkça bir çok değişik insanla tanışma fırsatı yakalıyormuşsunuz. Tanıştıkça, konuştukça, onlar anlatıp sen dinledikçe ATA TOHUMU diye kapı kapı dolaşmaya başlıyormuşsunuz. İşin alaka kısmını böyle açıklıyorum her seferinde.

20180628_132228

Araştırdıkça ve okudukça yıllardır ezberden konuştuğumuz “ verimli topraklarımız var ama üretemiyoruz, çiftçinin hali ne olacak?” gibi lafları artık yürekten hissederek söylemeye başladım. Siyasi konuşmalar arasında laf olsun boşluk dolsun diye söylenen düz bir cümleden ibaret değildi artık durum. Buğdayın anavatanına kök salıp, hibrid tohumlara mecbur bırakılmanın acısını hissediyorum artık. Bununla beraber; ekim, hasat ve verim zorluklarına rağmen, kendini ata tohumuna adamış insanların varlığıyla ümit buluyorum. Buğdayları araştırırken, elimizden kayıp gidenler hakkında konuşulurken MİRZA GÖKGÖL ismiyle karşılaştım.

Prof. Dr. Nusret Zencirci hocamızın bir makalesini buldum tesadüfen. Mirza Gökgöl’ü anlatıyordu. O makalesinde, başkaları bulamaz diye Mirza Gökgöl’e ait olan Türkiye Buğdayları adlı kitabınını da ek olarak sunmuştu. Kitabın hepsi yoktu, sosyal medya sağolsun kendisine kısa sürede ulaştım ve o yoğunluğunun arasında bana kitabın tüm bölümlerini gönderdi.

1935 basımı muazzam bir hazineydi elimdeki kitap. Bilgisayarsız, telefonsuz bir dönemden bahsediyoruz. Vatan için pervane olmuşlar. Kendi cebini düşünen yok, karış karış vatanı dolaşmış, tam 18000 buğday çeşidi kayıt altına almış. Bugüne kadar Mirza Gökgöl ismini duymadığım için utandım. Bu ülkede çok değerli araştırmalar yapılmış ve hala yapılmaktaymış meğer.

Kitabı okudukça bir yandan heyecanlandım, bir yandan kaybettiğimiz binlerce buğday türü için üzüldüm. Ekmek yapmaya başlasıktan sonra ilgimi çeken ve öncesinde buğdayların bir çeşidi olup olmamasıyla zerre kadar ilgilenmediğim günlere kızdım.

Ekşi mayalı ekmek mevzusu popülerliğini devam ettirirken söylemek istediğim bir kaç şey var elbette. Ekşi mayanızı marketten aldığınız ve içinde bir çok katkı maddesi olan unlarla yaptığınız zaman size sağlık olarak dönen bir şey yok. Sadece genetiği ile oynanmış buğdayın ununu alıp evinizde ekmek haline getirmiş oluyorsunuz.

20180630_100203

Dikkat etmemiz gereken; ata tohumlarını üreten, binbir sıkıntıyla yüzyüze gelip zorluklara rağmen üretmeye çalışan insanlara destek olmak. Ata tohumlarımızı ve özellikle Kavuzlu Buğday denen temizlenmesi ve aşamaları zor olan fakat sağlık açısından bir o kadar da yararlı ve önemli olan buğdaylarımızı bilmeliyiz. İşin uzmanı değilim, öğrenmeye çalışıyorum. Net olduğum şey ise; Ata tohumu peşinden gitmemiz gerektiği.

Zor değil, gözünde büyümesin. Kıyafet seçerken ne kadar titizlik gösteriyoruz bir düşün. Mağaza mağaza gezip, deneyip çıkarmakla ne kadar yoruyor bazen, gereksizce. Çocuğun doğumgünü için nerelerle bağlantılar kurup, süslemeler için uğraşıp duruyoruz. Aynı sosyal medya size ata tohumu üreticilerini şak diye çıkarabiliyor. Araştırmalıyız.

En azından ülkemizde ne buğdayları var öğrenmeliyiz ve biz ne yediğimizi bilmeliyiz.

(Aşağıdaki bilgileri Iza Buğday panelindeki sunumlardan aldım.)

“Türkiye’de ilk sıralarda yer alan yerel buğday popülasyonları;”

Zerun

Ak

Kırmızı

Sarı

Karakılçık

Kırik

IZA (Siyez, Kavılca)

Koca

Topbaş

Şahman

Üveyik

Göderedi

Her biri farklı şehirlerde farklı rakımlarda uygunluk gösteren buğdaylar. Siyez fazlasıyla popülerleştiği için şu sıralar her yerde bulabiliyoruz. Saklı Seçilmişler kitabıyla da Kavılca (Kavlıca) ununu tanıdık. Bundan sonraki adımda IZA’nın ismini yaygınlaştırmak gerekiyor, muazzam bir çalışma var.

Ben bugüne kadar yukarıda gördüğüm buğdaylardan Üveyik, Kavılca, Siyez, IZA, Karakılçık, Sarı buğdayla tanışabildim. Çok ilginç hepsinin ekmek yapımında farklı huyları var efendim. Öyle un deyip geçmeyeceksin, dilinden de anlayacakmışsın meğer. Bazen ters köşe yapıveriyorlar adamı. Üveyik beni gerçekten etkileyen bir un oldu. Iza’nın bulgurunu bulabildim sadece, unu ise önümüzdeki hasat sonrası ulaşırım diye ümit ediyorum.

Maya işini şöyle kapatıyorum; ekşi mayalı her ekmek sağlıklı ekmek değildir. Hangi buğdayı kullandığınız ve öğütülme şekli ekmeği ekmek yapar. Bu yüzden beyaz unlu ekşi mayalı ekmek tariflerinden uzak duralım ya da ekmek yemeyin diyerek bazı dengeleri bozan açıklamaları iki kere düşünelim. Çoğu ata buğdayı unu ile yapılan ekmeklerin gluten seviyeleri düşüktür, bunların sağlık açısından zarardan ziyade yararları vardır. Glutenden uzak durmak değil, ata buğdaylarına ait un ve ekşi maya ile fermente ederek yapacağınız ekmeklere dönebilirsiniz. Bu sağlıklıdır. Anneanne ve babaannelerimizin yaptığı gibi yani.

Bu yıl birincisi düzenlenen IZA buğdayı panelinden aldığım hazzı ve mutluluğu paylaşmak için başlamıştım bu yazıya. Fazla uzatmayayım. Yapılan bu güzel işleri takip etmeliyiz, öğrenmeliyiz. Bu ülkede güzel şeylerde oluyor, ümidimizi kaybetmemeliyiz.

Biz Anadolu çocukları, yerel üretime önem veren, ata tohumuna önem verenlere destek olmalıyız.

Ata tohumu candır.

Sağlıktır.

Berekettir.

Geleceğimizdir.

Vatandır.

Yerel Tohumlar hakettiği yeri bulmalıdır.

Read More

Ekşi Maya Sevdası

20180530_173424213509803

Buğday başaklarının arasından geçiyorum her gün.

Büyümelerini izliyorum, rüzgarda dans edişlerini.

Bazen duruyorum, seslerini dinliyorum.

Yavaş yavaş sararışlarına hayran hayran bakıyorum.

Ben sadece yoldan geçiyorum, aklımda deli sorularla.

“Tarlanın sahibi o buğday başaklarını benden daha çok sevemez herhalde,” diyorum bazen içimden. “Ektiği ata tohumuysa seviyordur,” diyorum.

Kendi kendime takılıyorum işte.

Ekmek yapıyorum son bir yıldır. Babam sayesinde. Sosyal medyada bir çok kişiyi takip ediyorum. Çoğu kişi ekşi mayasıyla İtalyan unlarını, marketten aldığı çavdar ununu kullanıp değişik ekmekler yapıyorlar. İtalyan unu’nun kilosu 25TL civarı. “Ay pahalı Semolina ununu buldum bugün de bilmem ne ekmeği yapacağım” diye de yorum geliyor arada. Güzel, ellerine sağlık fakat benim ekşi mayalı ekmek yapma amacım bu olmamalı diye geçiyor içimden her seferinde.

Ata tohumu ve buğday ikilemesi içinde dolanıp duruyorum.

Kavılca, Siyez ve Karabuğday ile Pınar Kaftancıoğlu sayesinde tanışmıştım yıllar evvel.  Sonrasında Kızılca, Üveyik, Iza gibi buğdaylar keşfettim. Daha kim bilir benim bilmediğim neler var.

Buğday Derneği diye bir yer buldum, tohum takası yapıyorlar bazen. İnsanlar ata tohumu peşindeymiş uzun zamandır ben habersizmişim meğer.

Kavılca unu  bulamıyorum uzun zamandır. Kars’ın ata tohumu Kavılca buğdayı İlhan Koçulu sayesinde tekrar canlanmaya başladı diye okuyorum yıllardır, özellikle Pınar Kaftancıoğlu hep yazıyor.  Soner Yalçın son kitabında Kavılca diye o kadar bastırdı ki artık bulamıyoruz maalesef. İnternette ararken bir numara buldum Kars’tan bir çiftlik. Aradım, Kavılca unu ve bulguru aradığımı söyledim. Meğer İlhan Koçulu’ymuş karşımdaki. Sanırsın Michael Jackson çıktı karşıma. Aldı beni bir heyecan, saçmaladım adamcağıza.  Yakasından düşeyim diye bana bir kaç tane numara verdi. “Ondan yoksa Karabuğday al, yok derlerse benim ismimi ver,” dedi. Samimiyetine bayıldım, telefonu kahkahayla kapattı zaten. Kavılca için Eylül-Ekim’e kadar bekleyecekmişiz.

20180525_170628

Her bir un ve ne şekilde öğütüldüğünü de hesaba katarsak birbirinden farklı oluyor bana göre. Evin ısısı, ekşi mayanın gücü bile her yapışında seni sürprizlerle karşılıyor. En güzeli de o heyecan bence.

En son sevdiğim bir arkadaşa yetiştirmek için normalde 24 saat beklettiğim hamuru 2 saat mayalayıp bir şey olmaz yaparım diyerek attım fırına. O ekmek 2 saatte pişmedi.

Ekmek sabır işidir diye boşa dememişler yani.

Geçenlerde bir tatile ekşi mayayı emanet edip gittim ama ölüverdi mesela. Katil muamelesi yaptım ilgisiz kişiye. Küstük. “Emanet ettik gittik, öldürdün” diye konuşmuyorum şu an. Katil. 🙂

Anneanne ile konuştuk geçenlerde, “kızım eskiden biz hep öyle yapardık. Ekşi maya demezdik ama maya işte. Kalan eski hamuru unun içine saklardık (uyutuyor), 2 gün sonra tekrar yapılırdı ekmek o mayayla. Sonra fırınlardan alır olduk.”

Anneannem için eski, bizim için ise popüler mevzu oldu bu ekşi maya işi.

Bana gelince; buğdayın izini daha yeni sürmeye başladım. Her türlü tavsiyeye ve sohbete açım.

Emek çiftçiden,özveri hepimizden, bereketi  Yaradan’dan der, sağlıklı günler dilerim.

Mizyal

Read More